Sayılar her zaman önemli oldu. İnsanoğlunun kendisini tanımasına, çevresinde olan biteni kavramasına sayılar yardım etti. ‘’Kaç yaşındayım; kaç para aylık alıyorum’’ gibi en kişisel olanından, ‘’Memleketin nüfusu kaç; asgari ücret kaç para’’ gibi bilinmezse olmaz her türlü olguyu sayılarla ete kemiğe büründürüyoruz.
Ama sayılarla yalnızca var olanın bilgisine ulaşmıyoruz. Aynı zamanda ‘’Geleceğin bilgisini’’ de oluşturuyoruz. Fırlatılan roket ne kadar zamanda aya inecek? ‘’Dünya kaç yıl sonra susuz kalacak’’ ya da ‘’Buğday üretimi bu yıl ne kadar gerçekleşecek?’’.
Buna ‘’öngörü’’ deniyor. Adı üstünde, gelecekte olabilecekleri önceden kestirebilmek için genellikle sayısal verilerden kalkarak yeni bir sayı bilgisi üretiliyor. Bu hiç de hafife alınacak bir iş değil. Öngörülenden büyük sapmalar kötü sonuçlara yol açabilir çünkü. Baştan savma bir öngörü aya gönderdiğiniz roketteki uzay adamının ölümüne yol açabilir. Buğday üretimi konusundaki bir yanılgı toplumun tümüyle aç kalması sonucunu doğurabilir.
Bu nedenle öngörü ciddi bir iştir ve olabildiğince gerçeğe yakın sonuçlar verecek şekilde yapılmalıdır. Elbette her öngörü tutmaz. Daha doğrusu, hiçbir öngörü tam olarak tutmaz. Su bile 100 dereceye ulaştığında ancak belli koşullar varsa, kaynar. Toplumsal olaylar söz konusu ise, belli koşullar, durmadan değişkenlik gösterir ve öngörülerin tutmasını zorlaştırır.
Yine de öngörünün ve yanılmanın bir sınırı vardır; olmalıdır. Örneğin %100 bir yanılma, öngörünün sorunlu olduğunu ortaya koyar. Ayrıca, gerçekleşecek sapmaları, belirtileri ortaya çıktığında görememek de, öngörüyü yapanın bir başka yetersizliğidir.
Sözün özü, ‘’öngörü’’ kavramındaki belirsizlik, ‘’palavra atmayı’’ öngörü sayacak düzeye ulaşmamalıdır!
Bu kadar sözü neden ettik? Ağustos ayının başında Merkez Bankası 2023 yılı için enflasyon öngörüsünü açıkladı. Daha doğrusu 2023 yılı için belirlediği öngörüsünü değiştirdi. Bu açıklamayla Merkez Bankası enflasyon beklentisini 2023 yılı için %22’den %58’e çıkardı.
TC Merkez Bankası bu ülkenin parasını basan kuruluş. Elimizdeki kağıt paralar ‘’TC Merkez Bankası Banknot Matbaasında’’ basılıyor.
Bankanın hikayesi de ilginç. Bir zamanlar Osmanlı Bankası adlı kuruluş para basardı. Osmanlı Bankasını yabancılar yönetirdi. O nedenle Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının kuruluşu ekonomik bağımsızlığın temel simgelerinden birisi oldu.
Sonra devir-devran değişti. Ulusal Merkez Bankası önce özerk oldu; sonra asıl görevi olarak enflasyonu dizginlemek tanımlandı. Dolayısıyla Merkez Bankası paramızı ve satın alma gücümüzün ipini eline aldı. Böylece ‘’kaderimizi çizen’’ bir kurum haline geldi.
Şimdi ne beklersiniz? Tek işi enflasyonu denetlemek olan ve para musluklarını elinde tutan bir kurumun gerçeğe yakın öngörüler yaparak tüm topluma yol göstermesini; değil mi? ‘’Tutarlı ve tutan’’ enflasyon öngörülerini beklemek hakkımız değil mi? Toplumdaki gelirler politikasının temellerini oluşturacak veriler, ülke ve dünya gerçekleri didik didik edilerek gerçeğe en yakın şekilde hazırlanmak zorunda değil midir? Büyük bir toplumsal ve ekonomik dengesizlik olan enflasyonun doğru öngörülmemesi, ülkede gelir dağılımını, göreli ücret yapısını, başka bir deyişle ‘’kimin aç kimin tok yaşayacağını’’ derinden etkileyecektir. Enflasyon bilgisinin yanlışlığı ya da yetersizliği, hangi nedenle olursa olsun, önemli toplumsal sonuçlar ortaya koyacaktır.
Peki ne oldu? Son 4-5 yıla şöyle bir bakalım; ne görüyoruz: Aslında Merkez Bankası ne demişse tam tersi olmuş! İşin içinden çıkamayan banka, ağır ve ağdalı ekonomik ifadelerin arkasına saklanarak ipin ucunu kaçırmış durumda. Bir günde %22’den %58’e çıkarılan öngörü mü olur? Bunun hiç gelişme süreci yok mu? %22 önce 30’a, 35’e, 40’a, 50’ye düzeltilmeden nasıl birden 58’e çıkartılıyor. Yaşanan bu türden operasyonlar nasıl sonuç vermiş olabilir? Bu dengesizliklerin yol açması olası yolsuzlukların hesabını kim verecek? Buna öngörü mü denir; yoksa başka bir şey mi? Bundan sonra yapılacak açıklamalara ne kadar güvenilebilir? Birileri oturduğu yerden ve hiçbir veri, bilgi derleyip değerlendirmeden de bu öngörüyü rahatlıkla yapamaz mı?
Ancak Merkez Bankasının bu tür yanılgılarda yalnız olmadığı görülüyor. Çünkü başka verilerde de benzer sorunlar varlığını sürdürüyor. Örneğin bu günlerde bir yenisi hazırlanmaya başlanan Orta Vadeli Planlar da enflasyon konusunda tam anlamıyla sınıfta kalmış durumda. ‘’Tek haneli rakamlara inilecek’’ denilen yılda enflasyon tırmanarak aslında üç haneli değerlere yükseliyor. On katı, yirmi katı bulan sapmalar, yanılgılar, öngörüsüzlükler yaşanıyor. Örnek olarak 2020-2022 yıllarını kapsayan orta vadeli planda enflasyonun giderek düşeceği ve 2022 yılında %4,9’a gerileyeceği öngörülüyor. Oysa enflasyon tam tersi bir gelişme göstererek gittikçe yükseliyor ve en yüksek değerine, %64,3 ile, %4,9 olarak öngörüldüğü 2022 yılında çıkıyor. Yazının ekinde yer verilen tablolar incelendiğinde, benzer durumun hemen her yıl, gerek Merkez Bankası gerekse Orta Vadeli Planlarda belirtilen öngörüler için geçerli olduğu açıkça görülecektir.
Şimdi bu nasıl öngörü; bu nasıl plan; bu nasıl Merkez Bankası; bu nasıl ekonomi bilgisi?
Bu bilgilere dayalı olarak tutarlı, toplumsal gelişmeyi, iyileşmeyi sağlayacak; moda deyimiyle ‘’gerçekçi’’ bir ekonomi politikası oluşturulup uygulanabilir mi? Ortaya konulan her öngörünün büyük yanılgılarla sonuçlandığı böyle bir yapıdan, gelir dağılımını düzeltecek, ekonomik ve toplumsal sorunları çözüme ulaştıracak uygulama ve politikalar çıkarılabilir mi? Önce dayandığınız bilgiler ve öngörüleriniz tutarlı olmaz ise, uygun ve başarılı bir sonuç nasıl bekleyebilirsiniz?
İnsanın aklına başka şeyler geliyor. Bir zamanlar ‘’plan mı, pilav mı’’ dönemi vardı. Şimdi de ‘’öngörü mü, palavra mı’’ dönemi başlamış olmasın…
Yoksa, ‘’Çelebi, böyle olur bizde öngörü dediğin!’’ mi diyorsunuz…